Dünyamız diyalektik döngünün şu aşamasında kapitali iliklerinde hissetmektedir. Dünyamızın en belirgin özelliği belirli özelliklerin pazarlanışıdır. Klasik bir Marxist olarak her şeyin ekonomik ve sosyolojik koşullarını ürünü olduğunu söyleyebilirim. Kapitalizmde insanı belirleyen yegane unsur salt ekonomik olmasa da ekonomik koşullara göre idame ettirdiği yaşamıdır. Yani insan kapitalde sınıfı kadar yaşar ve sınıfı ile kaderi çizilmiştir. Bireylerin yaşamları deterministik bir anlayışla piyasa, devletler ve toplum tarafından belirlenir. Bireyin bu sistemdeki özgürlüğü soyut özgürlük anlayışının tezahürüdür. Peki soyut özgürlük nedir?
Soyut özgürlük, amiyane tabiri ile illüzyonel özgürlüktür. Fransız İhtilali’nin özgürlük anlayışı, burjuva medeniyetini ayakta tutan yegane unsurdur. Sizi bir kalorifer borusuna kelepçeleyen birisine ‘’Beni istediğin kadar zincirle benim ruhum özgür.’’ demektir soyut özgürlük. Sabah dokuz akşam beş mesai yapıp günde üç saatini iş-ev ya da okul-ev arası yaşayan insanların da ruhu özgürdür ancak bedenleri ve zihinleri kapital tarafından amansız saldırılara uğrar. İşte bu denli ‘’özgür’’ olduğunuz sistemin en belirgin bir diğer özelliği ise burjuva değilseniz geçim kaygısı yani piyasa ve devlet dinamizminin aldığı risk içinde kaynayıp gitme korkusudur. Bundan dolayı insanların aldıkları eğitimler ve kalifiye oldukları alan referans alınarak bir iş bulmaları gerekir çünkü en başta açlıktan ölmemeyi başarmaları, sokakta kalmamaları gerekir.
Bunun için de gerek sektörlerde gerekse günlük yaşamda bireylerin kendisini bir meta ürünü olarak pazarlamaları gerekir. İnsan ilişkileri de tamamen buna dönmüş vaziyettedir. Çünkü kapitalist toplumda yukarından başlayarak alta doğru değişim yaşanır. Bu değişimin yarattığı vaziyet insan ilişkilerinde bireylerin birbirlerini birbirlerine pazarlaması durumudur. Kendini geliştirmek, saygılı olmak ve bürokratik dili ağızdan düşürmemek… İşte bunların tamamı kapitalde bireylerin kendini daha iyi pazarlamak adına yaptıkları mastürbasyonlardır. Günlük hayatımızın vazgeçilmezi olan sosyal medya bunun için biçilmiş kaftandır. İnsanlar gerek fiziksel gerek zihinsel gerekse sınıfsal olarak kendini gösterme amiyane tabiri ile pazarlamaya yatkındır. Bunu en utanmaz ve başarsa da başarmasa da en iyi yapanlar narsistlerdir. Narkissos’un kendiciliğinin reel dünyadaki karşılığı olan narsisizm, paradokslar arasında kendi benliğini kaybetmiş insanların ve günümüz toplumunun en yaygın hastalığıdır. Narsistler konusunda bilinen en büyük yanlış narsistlerin egoist insanlar olduğu düşüncesidir. Bu düşüncenin yaygın olmasında günümüz sosyal medyasındaki sertifikalı, kalpazan ve tek tip insan tedavilerine odaklanan cahil tüccarlar sürüsüne dönmüş sözde psikologların payı oldukça yüksektir. Egoizm tanım itibari ile bencillik olarak bilinir. Ki öyledir de zaten. Fakat bencilliğin insan doğasının temelini oluşturmasının yanı sıra insan, topluluk olmadan hayatta kalamayacak düzeyde bir canlıdır. Bundan dolayı insanlar egoist de olsalar daha sonraları değineceğimiz Max Stirner egoizminde de geleneksel toplum yapısı yerine olası bir ‘’egoistler birliği’’ düşüncesi ile çıkagelinir. Yani insan ister istemez koletiviteden nemalanır. Egoizme karşı korkuyla bakılan her zamanın genel özelliği bireyin toplum tarafından yadsınışı olarak vuku bulur. Bireyler her zaman belirli bir otorite altında ezilir ya da sindirilir. Bunun içinde gerek kapital gerekse totaliter rejimler olsun her türlü; bireyin yadsınışı, öteberi edilişi, iğdiş edilişi söz konusudur. Bundan dolayı egoizm negatif değer kazanır. İdeal dünyanın korktuğu bir realiteye indirgenir.
Ego, sağlıklı bir gelişimin ürünü olarak bireyin benliğini oluşturan en değerli unsurdur. Latinceden pek çok disipline terim olarak geçen ve ‘’ben’’ anlamına gelen ego, somut edimsellikten bağımsız olmamak kaydı ile çoğunlukla cinsel gelişime göre şekillenir. Yani eylemsellik ve mevcut koşullar bireyin egosunu oluşturan unsurlardır.
İdealizm ve Narsisizm:
Narsistik kişilik yapısının oluşmasının en temel nedeni Freud’un Narsisizm Üzerine adlı eserinde yazdığı üzere idealist ebeveynlerdir. İdealize bireyler çocuklarını idealize eder, bundan dolayı hayatı boyunca ailesinin idealize kalıplarına göre onay ihtiyacı ile yetişmiş birey narsistik öznenin ta kendisi olur.
‘’Çocuk, ebeveynlerinden daha iyi bir yaşam sürecek, onların yaşamda en önemli yeri işgal ettiğini anlamış oldukları zorunluluklara tabi olmayacaktır. Hastalık, ölüm, hazdan feragat, arzularının kısıtlanması ona dokunmamalıdır bile; tabiatın ve toplumun kanunları çocuğun lehine feshedilecek, o, bir kez daha yaradılışın çekirdeği ve merkezi haline gelecektir. “His Majesty the baby” (Majestelerinin bebeği), tıpkı bir zamanlar kendi kendimizi düşlediğimiz gibi. Çocuk, ebeveynlerinin hiçbir zaman yerine gelmemiş olan bu arzu dolu rüyalarını gerçekleştirecektir. Erkek çocuk, babasının yerine büyük bir adam ve kahraman olacak. Küçük kız da annesinin rüyasının geç kalmış bir telafisi olarak bir prensle evlenecektir. Narsisistik sistemin en hassas noktası olan ve realite tarafından bu kadar şiddetle bastırılan egonun ölümsüzlüğü konusunda da güvenlik çocuğa sığınılmak suretiyle başarılacaktır. Böylesine dokunaklı ve aslında da böylesine çocuksu olan ana baba sevgisi, gerçekte ebeveynlerin kendi narsisizmlerinin, obje sevgisi haline dönüşmüş bulunan ve eski tabiatını da şüphe götürmeyecek bir biçimde açığa vuran yeniden doğuşundan başka bir şey değildir.’’
Freud -Narsisizm Üzerine-
Çocuk adeta ailesinin ‘’projesi’’ ya da ‘’deney faresi’’ olarak kabul görür. Narsisizm, toplumun düşüncelerinden, başkalarının algılarından ayrı düşünülemez. Sürekli olarak toplumun yargılarıyla doğru oranda özellik gösterme eğilimindedirler. Popüler olan her şeyin narsistler özelinde bir karşılığı hem eylem hem de ide olarak tezahür eder.
Narsistler, saf çıkarcılıktan ziyade sürekli olarak çıkarlarına ters düşen fakat toplum nezdinde ilgi ve değer gören şeylerle ilgilenmeye hatta kendini egoist olarak tanımlayanlara, saf çıkarcı olanlara sert idealist söylevlerle saldırmaya meyillidir. Saf çıkarcılığa karşın onların saf çıkarı onay ve ilgidir. Bir narsistin en genel özelliği kapital dünyanın eylemsel olarak en büyük parametrik düzeyini oluşturan; belirli algılara kendini yine o algıları yanıltacak şekilde pazarlamada bulunmaktır. Narsistler olmayan özbenliklerini, kabul görme ve takdir edilme gibi ‘’ücretler’’ karşılığında sanki bir emek ya da fedakarlıkmışçasına pazarlarlar. Bu konuda narsistlerin kendi özelliklerini pazarlaması için harcadıkları vakit ve hayatı göz önünde bulundurursak büyük bir anti-edimsel emek vardır diyebiliriz. Tabi işin ironisi bir yana bunun somut edimselliğin yegane realitesi olduğunu beyan eden ifade ve davranışları ile ortaya koymaları da ayrı bir komiktir.
Materyalizme ve cinsel birleşime savaş açan narsistlerin idealize ettikleri diğer bir şeyse ‘’aşk’’tır.
Cinsel güdülerin kaçınılmaz bir tezahürü olan sexe karşı duruş sergilemek narsistlerin en genel özelliğidir. Sex onlar için aşkı lekeleyen, masumiyeti ve saygıyı bitiren bir birleşimdir.
Freud çalışmasında narsistlerin libidinal ilgilerini kaybettiklerini söyler. Sevgi objelerinin idealize edilerek sürekli bir sakınma durumunun ortaya çıktığından bahseder.
‘’Daha yakından yapılan gözlemler de bize bu kişilerin (narsistlerin) aynı zamanda sevgi objelerine yönelik libidinal ilgilerini yitirdiklerini de göstermiştir.’’
Freud -Narsisizm Üzerine-
Narsistler, aşkın melankolik bir olgu olduğuna ikna olmuşlardır. Acı ve hüzün onların aşk hayatını oluşturur. Onlar için partnerleri ehlileştirilmesi gereken köpeklerdir, buna karşın kendileri sizinle dostluk ya da aşk ilişkilerinde merhametle devinim alırlar. İmkanı olan aşkları imkansıza çevirerek ölümsüzleştirirler. Onlar için önemli olan tek şey ideallerine uygun bir aşk acısı yaşamaktır. Narsistlerin sevgi objesi olarak gördükleri şey nostajik duygulara, anne ve baba özelliklerinin tıpkılığına veya asla ulaşamayacağı ideal kişilik tipine entegre olmuş şeylerdir. Bundan dolayı idealize edilmemiş reel sevginin narsisizmde herhangi bir değeri yoktur. Yani narsisitler idealize sevgiye sıkı sıkıya bağlıdır ancak gerçek anlamda sevgi objelerine yönelik reel sevgiden noksandırlar.
‘’İktidarsızlığın gerçekleşmesi yani kişinin fiziksel ya da zihinsel rahatsızlığın bir sonucu olarak sevme kabiliyetini yitirmesi özsaygı üzerinde had safhada olumsuz etki yapmaktadır.’’
Freud -Narsisizm Üzerine-
Ailelerinin sevgisini ve ilgisini yalnızca idealize kalıplara göre bir ödül olarak kazanan narsist öznenin cinsel gelişimi bu denli idealize kalıplarla sınırlandırılır.
‘’Daha önce obje seçiminin yapılışında narsisistik bir damga olarak teşhis ettiğimiz aşırı değerlemenin oluşturduğu güvenilir gösterge bildiğimiz üzere onların duygusal tutumlarına egemen durumdadır. Dolayısıyla aklı başında bir gözlemcinin yapmak için hiçbir sebep bulamayacağı bir şekilde çocuğa her türlü mükemmelliği atfetme ve onun bütün kusurlarını gizleme ve göz ardı etme zorunluluğu altında bulunurlar.’’
Freud -Narsisizm Üzerine-
Narsistler, yardım severdir ve yardımı karşılık beklemeden yaptıklarına dair net hükümlerde bulunurlar. Buna karşın her yardım gerek haz gerek ideal gerekse maddi bir şekilde karşılıklı yapılır. Fedakarlığın rağbet gördüğü dünyanın anlayışı olarak (toplumsal) ‘’ahlak’’ sürekli narsistlerin ağızına sakız ettiği kelimedir. Narsistler sert ahlakçıdır ve iyilik fedaisi kılığında dolaşırlar. Buna karşın eylemleri sadece çıkar olarak gördükleri ilgi ve değer şeklinde vuku bulur. Her zaman olduğu gibi ahlaktan en çok bahsedenler ahlaksızların bayrak taşıyanlarıdır. Kendi gözlemlerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki: ‘’Yaşama amacın nedir?’’ sorusuna ‘’Yardım etmek.’’ diyen kişiler ağır megalomanin etkisindeki narsistlerden başkası değildir.
Narsisizm ve Ego:
Benlik algısının dışavurumlanışı konusunda narsistler en egoist kişiler olarak görülürler ancak tam tersine dışavurumlanmış megaloman tavırlara karşın en kırılgan egoya sahiptirler. Bunun yanında sürekli kendini övme ya da sahte alçakgönüllü davranışlarının temel sebebi içlerindeki kırılgan egoyu insanların fark etmesini engellemektir. Kırılgan ego yapısına tabi olarak narsistler kendilerine yöneltilen eleştirilerin hiçbirini rasyonel anlamda algılamaz ve dış etmenlerin egosuna saldırı halinde olduğuna inanırlar. Kısaca kırılgan egoları yüzünden tüm dünyayla savaşım haline gelirler ve herkes onların potansiyel düşmanı ya da rakibi olur. İşte tam da kapitalin yaratmak istediği insan türüdür narsistler. Kırılgan egonun narsistler nezdindeki bir diğer karşılığı ise aşırı kıskanç tavırlardır. Kendini beğenmişliğin, ukalalığın ve ilgi isteğinin karşısında narsistlerin kırılgan egosu onları aşırı kıskanç kişiler haline getirir. Herkesi rakibi ya da düşmanı olarak gören bu kişiler; kendilerinden daha yetenekli, daha zeki, daha iyi fiziksel özelliklere sahip kişileri ya da sosyal anlamda güçlü iletişim kuran kişileri sürekli kıskanma eğilimindedirler. Gerçekte narsistler tıpkı içlerinde sakladıkları amiyane tabiri ile ‘’ezik’’ kişilik gibi yeteneksiz, sosyal becerileri düşük, zorunlu yalnızlığın kurbanı ve cahil kişilerdir. Sevgi görme talebi ile yanıp tutuşan narsistler kibrin ve çarpık kendiciliğin en harika örneğidir.
Narsisizm ve Ruhsal Mastürbasyon:
Reel hazlar yani cinsellik, sevmek, potansiyelini açığa çıkarabilmek gibi pek çok reel haz ögesinin narsistlerce bir değeri bulunmaz. Onlara göre yegane haz ilgi ve değerin ana objesi olmaktır. Her türlü şımarıkça yetiştirilmenin ürünü olarak narsistik özne cinsel birleşimi herkesin zevk aldığı bir banal haz olarak kafasına damgalar. Bunun yanında bürokratik saygı sözleri onları yaratan unsurdur. Statü, hükmetme ihtirası, ilginin ana öznesi olma gibi hazlar karşısında reel hazların değeri kalmaz. Bahsedilen reel olmayan her haz ruhsal bir mastürbasyondur.
Özünde:
Kapital dünyanın yaylım şeklinde türettiği narsisizm, psikolojik bir rahatsızlık olmasının yanında bireyin özbenliğine yabancılaşmasının en acı resmidir. İlgi ve değer temelinde vuku bulan, gösteri toplumunun bireye dayattığı bir normdur narsisizm. Modern zamanların gerekliliğidir. Kapitalin mükemmel insan tipidir. Gerçekte ise hazları suni bir mastürbatör, egosu kırılgan bir ezik, düşkünlükle yücelen idealize bir kurban ve dışavurumlanmış megalomaniye karşın aşağılıklığın resmidir narsisizm.
-Kızıl Emir